| Yazdır |

Fıkıh Terimleri

1ـ الأية : ج. ألآيات، العِبرة، العَلامة.

İşaret, mucize, ayet anlamında kullanılır.

2ـ آمين : أي إقبل دعائنا.

Âmin: ‘’Dileklerimizi Allah kabul buyur’’

3ـ أهل الحَل والعَقد : رجال لهم صلاحية عزل وتعين الرّؤساء. أصحاب الرأي أو العلماء والأمراء.

Ehlü’l-hall ve’l-‘akd: Devlet başkanını seçme ve azletme yetkisine sahip bulunan güç, kudret, rey, ve tedbir sahibi kimseler; ulemâ ve ümerâ.

4ـ الإباحة  : أباحَ المحظور جعلهُ حَلالاً.

İbâha: Mübah. Yasağı Helal kılmak..

5ـ الأبكم  : ج. بُكم وبُكمان .الأخرس.

Hares: Ahreslik yani konuşma yeteneğinin bulunmaması.

6ـ الأبرص والبرصاء: ج/ بُرْص .تبقع أبيض في الجلد.

Abras: Baras yani alaca hastalığına yakalanmış kişi.

7ـ التّعصّب :   من تعصّبَ.  شدة التمسك به ونصرته على جهل مثل التّعب للمذهب.

Ta’assub: Bağnazlık, bir şeye körü körüne tutunma, sarılma; mezhep taassubu gibi.

8ـ الطّلسم : ج/ طلاسم. خطوط وأعداد يزعم كاتبها أنه يربط بها روحانيات الكواكب العلوية بالطّبائع السّفلية لطلب محبوب أو دفع مكروه.

Talsam: Tılsım. Bir takım çizgilerden ve rakamlardan oluşan ve yıldızların ruhaniyeti ve yeryüzünde mevcut bulunan bir takım olayları irtibata geçirileceğine inanılan ve böylece arzulara ulaşma, korkulan şeylerden de kaçınma amacı güdülen bir uğraşı.

9ـ التّأميم : من أمّمم الشئ إذا قضده. تحويل المرافق التي تعلق بها نفع عام المملوكة ملكية فردية إلى ملكية عامة.

Temim: Kamulaştırma, millîleştirme.

10ـ التّأمين : من أمَن. إذا وثق من دفع الخطر.

Te’mîn: Sigorta. Akd-i temin: Sigorta akdi.

11ـ ـ الجَنابة: الجُنب. النّجاسة المعنوية.

Cenabet: Cünüplük. Manevi kirlilik hali için kullanılır.

12ـ التّسابيح : أي قول سبحان الله ـ تعظيم الله تعالى وتنزيهه من الأخطاء.

Tesbih: ‘Sübhanallah’ demek, Allah Teâlâ’yı her türlü noksanlıklardan tenzih etmek, yüceltmek.

13ـ التّواطؤ : مصدر تواطأ أي الموافقة. والإتفاق سرّاً ضد طرف ثالث.

Tevatu’: Üçüncü bir kişiye karşı gizlice anlaşmak.

14ـ الإثم : ج/ آثام .عمل مالايحل، الذّنب.

Günah veya suç işlemek, helal olmayan şeyi yapmaktır.

15ـ الإجماع (إجماع الأمّة) : إتفاق المجتهدين على الأحكام الشّرعية في عصر من العصور.

‘İcmâ / İcmâ’-ı ümmet: Bir asırda bulunan tüm İslâm müctehidlerinin şerî bir hüküm üzerinde görüşbirliği etmeleri Kavli, sükûtî ve fiilî kısımlarına ayrılır.

16ـ الإجْهاض : مصدر أجهض أي الإسقاط. إلقاء المرأة أو الحيوان حمله ناقص الخلق أو ناقص المدة.

İchâd: Çocuk düşürmek. Kadının ya da hayvanın yavrusunu henüz yaratılışı

 tamamlanmadan yahut müddeti doğmadan öldürmesi.

17ـ  الأجَل : ج/الآجال : إعطاء مهلة زمن. الموت. العذاب.

Âcaâl: (ecel) vadeler. Bir şeyin son vakti için kullanılır. Ölüm. Azap.

18ـ الآجِل :  إسم الفاعل. ضدّ العاجِل، المتأخر ضد العاجِل ومنه عاجلاً أو آجلاً بزاء.

Acil: ‘Acil kelimenin zıddıdır, geç. Veresiye, zaman içinde yerine getirilecek ödenecek olan.

19ـ العَاجِل : إسم الفاعل، المقدّم بسرعة، ضدّ الأجل. الثمن العاجل، الدّعوى العاجلة.

‘Acil: Peşin. Hemen ödenmesi, yerine getirilmesi gereken.

20ـ الأجر :  الثواب. الأجرة. المهر. المكافأة. عوض العمل.

Ecr (ç.ücûr): Sevap. Ücret. Ödül. Mehir. İşçiye verilecek ücret.

21ـ الإجهاض : الإسقاط.

İchâz: Yaralıyı öldürmeye çalışma.

ـ الإحتراس : أخذ الحيطة والحذر.

Dikkat etmek.

22ـ الإحتكار : ج/ الإحتكارات. جمع السّلع وحبسها للغلاء.

 [Malın] tamamını alma veya toplama [kapatma]; ihtikâr; tekelcilik; tasallut; hegemonya; tekel

23ـ الإحرام : جعل الشّيء محظوراً ممنوعاً. وأيضاً حرمَ وأحرم الرّجل أي دخل الحَرَمَ.

İhrâm: Hac aylarına girmek. Namaza başlamak. Hac ve umre ibadetlerine mahsus kıyafet. Haram şeylerden kaçınmak.

24ـ الإحتلام : من إحتلم الغلام إحتلاماً أي بلغ الحلم وأدرك الرّجال، وإحتلم في نومهِ أي رأى الأحلام.

İhtilâm: Ergenlik yaşına gelme, düş azıtma; rüyada cinsel ilişkide bulunma.

25ـ الإستحياء: الخجل، الإمساك من المحارم، الحياء من الله.

İstihyâ: Çekilmek, haramdan sakınmak. Allahtan utanmak.

26ـ الإستدراج : قابلية الإقناع. إيصال الشخص إلى العذاب خطوة خطوة وعلى طلبهِ إعطاءه بعض خوارق العادات.  

İstidrâc: İkna yeteneği. Kişinin adım adım azaba yaklaştırılması ve bu yüzden ona kendi isteği doğrultusunda bazı harikulâdelikler verilmesi.

27ـ الإستدراك : من أدرك الشيء، اللّحوق بالشيء وبلوغه. تلافي ما فرطَ. تلافي ما فرط من قول أو عمل.

İstidrâk: Telafi etmek. Önceki konuşmadan doğabilecek yanlış anlamayı gidermek.

28ـ السَّمسرة : مصدر سمرأي الدّلالة. حرفة يكون محترفها الواسطة بين البائع والمشتري.

Semsere: Simsarlık, aracılık, komisyonculuk.

29ـ الإستشفاع : طلب الوسيط العفو عن المذنبين.

  İstişfâ’a: Suçların affı için birinin aracılık yapmasını isteme.

30ـ الشّطحات : مفرده شطح. وشطح في السير أو في القول أي تباعد واسترسل.

Şatahâtus-sûfiyye: Sûffiyenin şeriata zahirde ters düşen sözleri.

31ـ الشّفاعة : مصدر شفع. إلتماس العفو أو التّخفيف من العقوبة عن الغير.

Şefa’at: Af ya da cezanın hafifletilmesi için –bir delile dayanmaksızın-aracı olmak.

32ـ الأحوال الشّخصية : حقوق  العوائل والأشخاص.

Ahval-i şahsiye: Aile ve şahsın hukuku.

33ـ الإختلاف : (ضدّ الإتفاق):

Anlaşmak kelimesinin zıddıdır. Farklı olmak, ayrı olmak, anlaşamamak, ihtilafa düşmek anlamlara gelir.

34ـ الأخلاف : الأنسال الذين يأتون خلف الشّخص.

Ahlâf (helef): Bir kimsenin yerini alacak olan sonraki kuşaklar.

35ـ الأخذ والقبض : الإستلام.

Ahzü kabız: Teslim almak.

36ـ الإرتزاق : طلب الرّزق، إستمرار الحياة.

Yaşamını sürdürmek, geçinmek, rızkını bulmak demektir.

37ـ الدِّية: ج/ ديات. وأصلها ودْيَة فحصل فيها تبديل. المال الواجب في إتلاف نفوس الأدميين. أما ما يجب في إتلاف مادون النّفس فهو: الأرش.

Diyet (ç.diyât): Kan bedeli. Öldürme ya da yaralanma gibi işlenen cinayet sebebiyle mağdura ya da varislerine bir tür tazminat mahiyetinde olarak ödenmesi gereken mal.

38ـ الإرتداد (الرّدة) :  الرّجوع إلى الخلف، الخروج ن الدّين الإسلامي.

İrtidât (redde): Geri çekilme; geri alma; terk etme; mürtet yani dinden çıkmak.

39ـ الإرتياب : الشّك في الشيء.

Bir şeyden şüphe etmek, genellikle kurana şüphe etmek için kullanılır.

40ـ الرّضاع (الإرضاع) : مصدر رَضَعَ، مصُّ الحليب من الثّدي، على الأقل أن تكون المراة في التاسع من عمرها وتدخل على معدة الطفل. الإرضاع هي مصُّ الصّبي ثدي الأدميّة.

Radâ’: Süt emmek; en az dokuz yaşında olan bir kadının sütünün vakti muhsusunda bir çocuğun midesine girmesi.”’İrdâ’” da süt emzirmektir.

41ـ الأرمل : ج/ الأرامل، الرّجل الذي لا إمرأة له.

Dul kalmak, Bir erkeğin dul olması demektir.

42ـ الإستبراء : من برأَ، طلب البراءة من النّجس أو البول.

İstibrâ: Erkeklerin işedikten sonra sidik eserinin tamamıyla kesilmesini

beklemeleri hali.

43ـ الإفاضة : الإندفاع. أفاض الحاجُ أي أسرعوا في دفعهم من عرفة إلى مزدلفة.

İfâda: Hacıların arafat’tan güneşin batışını müteakip edip sökün etmeleri Mina’ya doğru sel gibi akmaları.

44ـ الإستنباط : الإستخراج بعد محاولة، إستخراج المعاني الدّقيقة من النّصوص.

İstinbât: Kur’an ve sünnet nasslarını anlayabilme ve onlardan hüküm çıkarma çalışması.

45ـ الإستنجاء : إزالة النّجس عن مخرجهِ من القبل أو الدّبر.

İstincâ’: Kan, meni, sidik, pislik, gibi şeyleri çıktıkları mahalleri temizleme.

46ـ الإستنشاق : إدخال الماء وغيرهِ في الأنف وجذبهِ بالنّفس.

İstinşâk: Buruna su verme, burnun iç kısmını yıkama.

47ـ الأضحية : ج/ الأضاحي، ما يضحى بهِ من الحيوان.

Udhiyye: Hayvanı kurban etmek.

48ـ الإعتكاف : لزوم الشيء والإقبال عليهِ، المكث في المسجد بنية القربة.

İ’tikaf: Bir şeye devam etmek. Bir mescide veya mescid hükmünde olan bir yerde itikaf niyetiyle ikamet etmek demektir.

49ـ الأعرابي : بدوي من بادية. أو الذي يعيش في البادية. رمز للقساوة والجهل.

A’râbî: Bedevi. Badiyeli. Şiddet ve cahillik ifade eder. Badiyede yaşayan medeniyetten uzak..

50ـ العقائد : المواضيع المتعلقة بالإيمان.

İnançla ilgili konular.

51ـ العَقد، الهبة: إتّفاق الطّرفان.

‘Akid (ç. Ukûd): Nikâh, hibe, iki tarafın anlaşması.

52ـ الإغتصاب : أخذ مال بغير إذن، إغتصبَِ المرأة أي زنا بها كُرهاً.

İğtisâb: Gasp etmek. Bir şeyi zorla ve hasız biçimde almak. Kadına tecavüz etmek..

53ـ الإفراط : تجاوز الحد زيادة أو نقصاً. الضّرر.

İfrât: Aşırılık, haddi aşmak. Karşıtı tefrittir.

54ـ الإلحاد : من لحّدَ، الميل عن الطريق المرسوم. الكُفر بجميع الأديان وإنكار جميع الرّسالات,

İlhâd: Hak yolundan sapıp, küfrü gerektiren bir düşünceye sapmak. Bütün dinleri ve peygamberleri inkâr etmektir.

55ـ  الأَمَةُ : خلاف الحُرّة، ج/ إماء. من ضُرِبَ عليها الرّق.

Eme: Cariye.

56ـ أم الخبائث : أصل السّيئات. الشّراب والخمر.

Ümü’l-habâis: Kötülüklerin anası, şarap içki.

57ـ البِرُّ : إسم جامع للخير والإحسان وأصله الطّاعة.

Birr: Yeminine sadık olma, gereğini yerine getirme. Anne ve babaya hizmet ve ihsanda bulunma. Her türlü iyilik, güzellik demektir.

58ـ البَرُّ : ج/ أبرار، الصّالح التّقي.

Berr (ç. Âbrâr): Sâlih, muttaki kişi.

59ـ البرزخ : الحاجز بين شيئين، ما بين موت الإنسان وبعثهُ.

Berzah. İki şeyin arasındaki engel; Ölümle yeniden dirilme arası, ahirette cennet ile cehennem arası.

60ـ البعثُ : ج/ بعوث، يوم القيامة ما بين الجنّة والنّار يوم القيامة.

Ba’s: Elçi ya da heyet göndermek. Yaymak. Kıyamet günü. Öldükten sonra

diriltmek. Özel bir amaçla gönderilmiş askeri birlik.

61ـ البَغي، البِغاء : إسم فاعل الباغي. المصدر البغي ج/ البغايا، البغاة، زنى المرأة بأجرٍ،.

Bağıyy, Biğâ (ç. Beğâyâ, buğât): Para karşılığı fuhuş yapan kadın.

62ـ براءة الذّمة : تصفية ما في ذمته ومبدأ إبتعاده عن الدّيون والذّنوب.

Berâet-i zimmet: Zimmetin temiz ve borcusu ve suçsuz olduğu ilkesi, insanın borçtan ve suçtan uzak.

63ـ البيان : الإظهار والإيضاح  سواءاً كانت بالعمل أو الكلام.

Beyân: Söz olsun iş olsun vuku bulan şeyden muradın ne olduğunu, o şeyle ilgisi ve münasebeti bulunan bir söz ya da fiil ile açığa çıkarmaktır.

64ـ التّأديب : المصدر أدَّبَ، المعاقبة على الإساءة.

Te’dib: Uslandırma haddini bildirme, hafif ceza ile ıslâh ve terbiye etmek.

65ـ ـ الآمة: الجارية.

Eme: Cariye.

66ـ التّبليغ : بلّغَ الشيء إليهِ، أوصلهُ إليهِ.

Tebliğ: Çağrıyı başkalarına duyurmak, iletmek, ulaştırmak demektir.

67ـ التّحريم : مّنْ حرّمَ أو جعل الشي محرّماً ممنوعاً، الحظر والمنع.

Tahrîm: Haram kılmak.

68ـ  التّخفيف : ترك البغض من غير إخلال.

Tahfîf: Hafifletmek; Sevilmeyenden kuralları ihlal etmeden uzaklaşmak

69ـ التّراويح : مفردها ترويحة. وهي الإستراحة. قيام شهر رمضان.

Teravîh: Ramazan gecelerine mahsus olan bir namazdır. Genel olarak yirmi rekâttır.

70ـ التّضرّع : من تضرّعَ، التّذلل إلى الله أي الإبتهال إليه.

Tadarru’: Allah Teâlâ’ya yalvarıp yakarma, niyazda bulunma.

71ـ التّولي : من تولّى، الهَرَبُ. التّولي في الحرب أي الهرب منها.

Tevellî: Kaçmak, Savaştan kaçmak.

72ـ التّيمم : القَصْدُ. مَسحُ الوجه واليدين بالتّراب.

Teyemmüm: Su bulunmadığı veya bulunduğu halde kullanılmamasına kudret bulunmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile hadesi gidermek maksadıyla yapılan işlemdir.

73ـ الثّواب : منْ تَابَ. إذا رجعَ. الأجرُ  والثواب إليه.

Sevâb: Tevbe edene Karşılık, bedel ve Sevabın alınması.

74ـ الغريزة، الجِبلّةُ : الطّبيعة والخلقة المركوزة في الخلقة. الفِطرة.

Garîze(ç.garâiz): Seciye, karakter, huy, içgüdü.

75ـ الجُحود : إنكار الحق مع العلم.

Cühûd: Bilerek hakkı inkâr etmek.

76ـ الجُرموق : ما يلبس فوق الخفِّ وقاية من الماء وغيرهِ.

Curmûk (ç. Cerâmik): Mestin üzerine giyilen koruyucu şey, tozluk.

77ـ الجَزاء : المكافأة والثّوابُ. مايكافئ لتصرف من خيرٍ أو شرٍّ.

Cezâ: Kötülük veya iyilik yapılan işin karşılığı, haklarında uygulanan yaptırım veya ödüllendirme.

78ـ الجِزية : ج/ جزىْ. مِنَ الجزاء ما تفرضه الدّولة على رؤوس أهل الذّمةِ.

Cizye: Gayri Müslimlerin mükellef olan erkeklerinden (cihad mükellefiyetine karşılık) senede bir defe alınan şahsî bir vergidir.

79ـ الجِلباب : ج/ جلابيب. ثوب واسع تلبسهُ المرأة فوق ثيابها.

Cilbâb (ç. Cel3abib): Kadının genişçe olan üst elbisesi.

80ـ الجُناح : الإثم.

Günah, suç.

81ـ جذام: المرض التي تصيب الوجه وفيها الجراحة وحيناًً يؤدي إلى سقوط اللّحم.

Cûzam: Daha çok yüzde olan ve cerattan dolayı zamanla etin dökülmesine kadar varan bir hastalık.

82ـ ـ محرّف: من تحرّف أي تزوّر. ما تزور على الشيء ووجعل التغيرات عليه.

Muharref: Tahrif edilmiş, üzerinde oynama yapılmış ve bozulmuş, değiştirilmiş.

83ـ الجِيفة : جُثة الميت، إذا أنتن.

Cîfe: Kokmuş ölü, leş.

84ـ الحَائض : المرأة في وقت الحيض.

Hâız : Hayız (aybaşı) halinde bulunan kadın.

85ـ الحَائل : ج/ حُول ـ حَوائل، المتغير. الحاجز. الأنثى التي لا تحمل.

Hâil: Gebe olmayan kadın. İki şeyi arasında perde olan, arayı kaplayan duvar.

86ـ الحَامل : ج/ حَمَلة ـ حَوامل. من النّساء الحُبلى.

Hâmil: Gebe olan kadın demektir.

87ـ الحَج : القصد. أداء أ‘مال مخصوصة في حرم مكّة في أوقات مخصوصة مع النّية.

Hacc: Tazim edilecek makamları ziyaret kasında bulunma.

88ـ الحِجاب : مصدر حَجَب، ج/ حُجُب. السّتر. كل ما حال بين شيئين.

Hicâb: Kadının örtüsü, yabancılar yanında giyeceği, el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücudunu örtücü elbisesi.

89ـ الحَدَث : ج/ أحداث. الحادث الذي وقعَ. نجاسة حُكمية موجبة للغسل. وهناك الحدث الأصغر ما يوجب الوضوء. والحدث الأكبر ما يوجب الغسل.

Hades. Manevi pislik, cünüplük ve abdestlilik halidir. Yaşı küçük.

90ـ الحُكم : ج/ أحكام. القضاء. القرار الذي يصدرهُ القاضي.

Hüküm: Hukuk muhakemeleri usulünde hâkimin verdiği karar.

91ـ الخرج أو الخراج: الأجرة، المصاريف. ما تأخذه الدّولة من الضّرائب على الأرض المفتوحة عُنوة، أو الأرض التي صالَحَ أهلها عليها.

Harc: Masraf. Ücret. Resmi muameleler karşılığında hazîne için alınan para.

92ـ الخُسوف : مصدر خُسِفَ الشيء أي نقص. ذهاب ضوء القمر خاصّة كلاً أو جزءاً.

Husûf namazı: Ay tutulması esnasında Müslümanların evlerinde teker teker kılacakları iki veya dört rekatlık namaz.

93ـ الخشوع : مصدر خَشَع. خضعَ وذلّ. الخضوع والتّواضع.

Huşu’: Gözün yere bakması, sesin alçaltılması, organları sükûneti.

94ـ الخَشية : مصدر خشي، الخوف من عظمة المخشي.

Hâşiye: Şerh üzerinden sadece gerekli görülen yerlerin açıklanması amacın yönelik çalışma, derkenar.

95ـ الخِمار : ج/ الخُمُر. السّتر ما تستت بهِ المرأة رأسها وقسماً من وجهها.

Hımâr: Kadın için başörtüsü. Erkek için çene altından dolanan başlık.

96ـ الخُفُّ : ج/ أخفاف وخِفاف. هو للجمل ونحوه بمنزلة الحافر للفرس. الحذاء الساتر للكعبين.

Huff: Mest, topuklarla birlikte ayakları örten ve belirli şartlarla giyilmesi halinde abdest sırasında ayağın yıkanması yerine üzerine mesh edilen özel ayakkabı.

97ـ الخَمر : ج/ الخُمور، ما تخمّر وأسكر منعصير العنب وغيرهِ لمخامرتها العقل.

Hamr: Kendi kendine yani pişirilmeksizin kaynayıp kabaran, keskinleşip sarhoşluk verici bir hâl alan yaş üzüm suyu. Şarap.

98ـ دابة الأرض : الحيوان. عند ظهور علامات القيامة الكبرى المخلوق الغريب الذي يتكلم مع النّاس.

Dâbbetu’l-arz: Kıyametin yaklaştığını belirten büyük alametlerden biri olarak ortaya çıkacak ve insanlarla konuşacak olan garip bir yaratık, hayvan.

99ـ دار الإسلام : البلاد التي غلب فيها المسلمون وكانوا فيها آمنين يُحكمون بأنظمة الإسلام.

Dâr-ı İslâm: İslam diyarı. Müslümanların idaresi altında bulunan yerler ki Müslümanlar oralarda emniyet ve güven içerisinde yaşarlar.

100ـ دار الحرب : أراضي الدّولة الكافرة التي أعلنت الحرب على المسلمين.

Dâr-ı harb: Ehl-i İslâm ile aralarında müzakere ve musâleha olmayan gayr-i Müslimlerin ülkesi.

101ـ دار الكُفر : البلاد التي يكون فيها المسلمون قلّة والحُكم فيها بغير أنظمة الإسلام.

Dâr-ı küfr: Müslümanların azınlıkta oldukları ve İslâm nizamının geçerli bulunmadığı ülke.

102ـ الدُّبر : ج/ أدبر ودُبور. مؤخر الشيء. الظهر. مخرج الغائط. دبر الصّلاة.

Dübr: kalça, arka; geri. Namazdan sora.

103ـ الحنث : إسم فاعل الحانث،   الذي لم يصدق على حلفهِ، أو الذي يفسخ يمينه وعهده.

Hıns: Hânis: Yaptığı yeminle sebat etmeyen, onu bozan kişi.

104ـ الذّكاة : مصدر ذكا. الذّبح. تمام الشيء. الذّبح أو النّحر بشروطهِ الشّرعية.

Zekât: Şerî şartları içeren boğazlama işlemi.

105ـ الذِّمي : من أُمضيَ له والمعصية.

Zimmî: İslâm yurdunda eman altında yaşayan gayr-i Müslim.

106ـ الذّنب : ج/ ذنوب. الإثم والمعصية.

Zenb: Günah.

107ـ نبّاش: الذي يسرق الكفن.

Nebbâş: Kefen soyucu.

108ـ الرَّبُ : ج/ أرباب وربوب. المالك المدبّر. الله تعالى.

Rabb: Efendi. Allah Teâlâ’nın bir adı.

109ـ الرّبا : ربا الشيء بربو ربواً. إذا زادَ.

Ribâ: Fazlalık. (Osmanlılarda ) ödünç verilen para ve mal için nizâmî haddinden fazla alınan faiz.

110ـ الرِّباط : ج/ رُبُط ورباطات مصدر رَبَطَ. لمرابطة: الإقامة في حدود البلاد مقابلاً العدو إخافة له.

Ribât: Sınır boylarında düşmanların hücumuna açık yerlerde, sırf İslâm yurdunu muhafaza ve müdafaa etmek maksadıyla ikamet etmek.

111ـ الرُّشوة : ما يعطى من المال ونحوه لإبطال حقّ أو لإلحاقِ باطل.

Rüşvet: Sözlük anlamı bir kişiye gördüğü iş karşılığında verilen ücret, alın teri. Gayri meşrû atiye.

112ـ الرَّهط : ج/ أرْهُط وأرهاط، الجماعة من الثّلاثة إلى العشرة.

Reht: 3-10 kişi arasındaki grup.

113ـ الرَّهينة : ج/ رهائن، ما يؤخذ من الأدميين ضماناً لعدم غدر العدو.

Rehine: Fidye almak gibi bir isteği sağlamak amacıyla kaçırılan ve elde tutulan

kişi.

114ـ الرّائش: الذي يعطي الرّشوة.

Râşi: Rüşvet veren.

115ـ الزّعيم : الكفيل. زعيم القوم أي رئيسهم.

Ze’îm: Lider, önder.

116ـ الزّلة :ج/ زَلَل، الخطيئة والسّلطة. إرتكاب المرء أمراً غير مشروع ضمن إتيان أمر مشروع.

Zelle: Sürçme, tökezleme, küçük hata yapma. Kişinin, meşrû bir iş zımnında gayr-i meşrû bir şey işlemesi.

117ـ الزّور : الكذب والباطل والتّهمة. شهادة الزّور.

Zûr: Yalan, hilâf-ı hakikat şey.

118ـ السَّائب : إسم فاعل من سَاب الشيء أطلقه بعد إمساك.

Sâib: Vela hakkı gibi azad üzerine terettüp eden her türlü haktan vazgeçilerek serbest bırakılan köle.

119ـ زحف: ج/ زُحوف، مصدر زَحَفَ، الجيش الكبير الزّاحف. القتال في سبيل الله.

Zahf: Yürüyen kalabalık ordu. Allah yolunda savaşmak için kullanılır.

120ـ ـ نقيض: النكث ونبذ الشيء. مخالفته.

Nakîz: Muhalif, ters, zıt.

121ـ السّبيلان: مخرج أو مجرى البول والغائط.

Sebilân: İki yol, sidik ve dışkı yolları.

122ـ السُّحت : ج / أسحات، المال الحرام وما خَبُثَ من الكاسب.

Suht: Haram mal, haram kazanç.

123ـ السَّفاح : مصدر سافحَ، الإراقة. الزّنا.

Sifâh: Zina. Öldürmek. Kan dökmek.

124ـ السَّماحة : مصدر سَمحَ، الجود والكرم، اللّين والسّهولة. بذل مالا يجب بذله تفضيلاً.

Semâhat: Müsamaha. Hoşgörü. Cömertlik.

125ـ  الموقوذة : إسم مفعول، المقتولة بضربة عصا أو حجر أو نحو ذلك.

Mevkûze: Değnek, tokmak yahut taş gibi küt bir cisimle vurularak öldürülen hayvan.

126ـ الشّرع، الشّريعة :: ج/ شرائع مصدر شَرعَ، سَنَّ، بدأ. ما أظهره الله تعالى لعبادهِ من الدّين.

Şer’=Şeriat: Din yolu; Allah Teâlâ’nın kulları için koymuş olduğu dînî, dünyevî hükümlerin tamamıdır.

127ـ الشِّعائر: ج/ أشعِرة وشُعرة. ما ولي جسم الإنسان من اللّباس. العلامة التي تتميز بها دولة أو جماعة من قولٍ أو نقشٍ أو غيرهما..

Şeâir (t.şa’ire): Dince kutsal sayılan, ifası istenilen şeyler; dini semboller, remizler, Allah’a ait nişaneler..

128ـ الرَّوث : ج/ أرواث . زبل ذوات الحافر من كل ذي حافر.

Revs: Tek tırnaklı hayvan (at, katır, eşek) tersi.

129ـ الشُّفعة : ج/ شُفع، إسم للعقار المشفوع. تملك الجار أو الشّريك العقار المباع جبراً عن مشتريه بالثّمن الذي تمّ عليه العقد.

Şuf’a: Önalım hakkı. Satılan veya bedel şartı ile hile edilen bir akarı veya o hükümde olan bir malı veya kendisine hibe edilen şahsa her kaça mal olmuş ise, o miktar ile müşteriden veya satıcıdan ya da hibe edilenden cebren alıp temellük etmektir.

130ـ الشّورى : التّشاور. طلب أراء أهل العلم والرّاي في قضية من القضايا.

Şûra: Danışma. Danışma meclisi.

131ـ الرُّعاف : نزيف الأنف. خروج الدم من الأنف.

Ruaf /Rı’af: Burun kanaması.

132ـ الصّاعقة : مصدر صعق. ج/ صواعق، نار تسقط من السّماء في رعدٍ شديدٍ. صيحة العذاب.

Sâ’ika: Yıldırım, şiddetli gök güdülüsünden sonra gökten düşen ateş. ‘azap sesi.

133ـ الصّراط : ج/ صُرُط، الطّريق، جسر ممدود على متن جهنم.

Sırat: Yol. Cehennem üzerine kurulu olan kıldan ince kılıçtan keskin köprüdür.

134ـ الصَّعر : مصدر صَعِرَ. الميل في الجدّ خاصة. (ولا تصعر خدك للناس) أي لا تعُرِض عنهم تكبراً.

Sa’ir: kibirli bir tavır takınmak.

135ـ الصّلاة : مصدر  صلّى، ج/ صلوات. الدّعاء.

Salât (ç. Salevât): Dua. Namaz.

136ـ الضّامر : ضُمَّر وضَوامر، الفرس القليل اللّحم.

Dâmir (ç.davâmir): Zayıf, cılız, arık binek hayvanı.

137ـ الطّاعة : مصدر طاعَ. إمتثال الأمر عن رغبةٍ بغير إكراه.

Tâ’at veya itâ’at: Emre uymak, emrin gereğini yerine getirmek.

138ـ الطّغيان : من طغى، جاوز الحدَّ. الظّلم.

Tuğyan: Taşkınlık, haddi aşmak. Zulüm.

139ـ الطُّفيلي : الذي يتصرف عن الغير من غير ولايةٍ ولا وكالةٍ.

Tufeylî: Asalak. Veli ya da vekil olmaksızın bir başkası adına tasarrufa girişen kimse , fuzulî üçüncü şahıs.

140ـ الطَّمث : من طمثتِ المرأة، حاضت أوّل ما تحيض، دم الحيض.

Tams: Hayız kanı.

141ـ الطّهارة : النّزاهة عن الأقذار.

Tahâret: Temizlik. Habes, necaset denilen maddeden pis şeylerin veya hades denilen şer’î bir maniin giderilmesi, bulunmaması hali.

142ـ الظِّهار : من الظّهر وهو خلاف البطن، تحريم الرّجل إمرأته عليهِ بقولهِ أنتِ عليّ كظهر أمي.

Zıhâr/ Muzâhare: Kocanın, karısını neseb, süt emme ve sıhriyet sebebiyle ebediyen kendisine evlenmesi haram olan bir kadının kendisince bakılması caiz olmayan arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna benzetmesidir.

143ـ العاتق : ج/ عواتق، موضع الرّداء من المنكب، المرأة التي بلغ توخدرت ولم تتزوج.

‘Âtik: Omuz. Evde kalmış kız.

144ـ العَاقر : ج/ عواقر. من عقر البعير إذا قطع قوائمه وعقرت المرأة إذا كانت مقطوعة الخلف. المرأة لا تلد.

‘Âkır (ç. ‘avâkır): Deve için kullanılsa, dört ayağının kesik olmasıdır. Kadın için ise kısır, çocuğu olmayan demektir.

145ـ العَاهر : ج/ عُهار. الزّاني.

‘Âhir (ç.’Uhhâr): Başkasının nikahlısı ile gayri meşru cinsel ilişkide bulunan günahkâr.

146ـ العَقيقة : الأضحية التي تذبح للوليد الجديد.

‘Akika: Yeni doğan çocuk için şükran ifadesi olmak üzere kesilen kurban.

147ـ العَانة : ج/ عانات، الشّعر النّابت أسفل البطن حول الفرج.

A’ne: Cinsel organ etrafında biten ve tıraş edilmesi gerekli olan kıllar.

148ـ العُبودية : مصدر عَبَدَ وعَبُدَ. الإنقياد والإستسلام.

‘Ubûdiyye: Kullukta bulunmak, boyun eğmek, teslimiyet göstermek. Kölelik.

149ـ عَلامة البلوغ : علامات االكبر  أي التّخلص من المراهقة.

Ergenlik belirtisi ve deli kanlıktan kurtuluş demektir.

150ـ العَرض: ج/ أعراض. متاع الدّنيا. علامات الأمراض.

‘Araz (ç. A’râz): Dünya metaı. Hastalık belirtileri.

151ـ العَزل :الإبتعاد. إسترجاع الصّلاحية المعطاة.

‘Azl: Uzaklaştırmak, verilen bir yetkinin geri alınması.

152ـ العِتاب : مصدر كتب، اللّوم على تصرفٍ مكروه.

‘İtap: Kötü davranışından dolayı azarlamak; paylama; serzeniş.

153ـ العَضل : عرقلة زواج المرأة ظلماً.

‘Adl: Bir kadının evlenmesini haksız yere engellemek.

154ـ العَصبية، العصبية : مناصرة من يهمك أمره في حق أو باطل.  مثل التعصب للمذهب.

Ta’assub: Bağnazlık, bir şeye körü körüne tutunma, sarılma, mezhep taassubu gibi.

155ـ العُصعُص : ج/ عصاعِص. العظم في أسفل الصُّلب عند العَجز، وهو العَسيب.

‘Us’us: paldım kemiği.

156ـ العِصمة : مصدر عَصَمَ، منعَ الله عبده من المعاصي مع التّمكن منها.

‘Ismet: Korunma, koruma altında olma. Malın, canın korunmasını gerekli kılan

bir vasıf. Yapılması imkân dâhilinde olan günahlardan sakınma ve kaçınma melekesi.

157ـ العِفّة : مصدر عَفَّ (عفاف، عفيف)، البعيد عن إفتراء الزّنا. الكف عما لا يحل.

İffet (M. Âfaf, Âfif): Afiflik, Zina töhmetinden uzak kimse.

158ـ العِمامة : ج/ عمائم وعِمام، ما يُلف على الرّأس.

‘İmâme: Başa sarılan sarık.

159ـ العنّة : مصدر عُنَّ الرّجل عُنّةً، عَجِزَ عن الجِماع لمرضٍ يُصيبهُ فهو معنون وعنين.

‘Unne: Erkeğin cinsel iktidarsızlığı için kullanılır.

160ـ الغَائط ج/ غُوط وغياط، السّهل المنخفض من الأرض. وكنوا به عن التّبرز والبراز.

Gâit: Kuytu yer. Kazayı hacet yapılan yer. Dışkı.

161ـ الغُدوّ : ج/ الغُدوة، البُكرة. أو مابين صلاة الفجر وطلوع الشّمس. وكذلك غداة غدوات

Gadât (ç. Gadevât) : Fecir ve güneş doğuşu arasındaki zaman.

162ـ الغَرامة : مصدر غَشَ، الخِداع.

Garâmet: Tazminat, diyet gibi edası lazım olan şey ve böyle bir şeyi eda etmek. Kefalet.

163ـ الغَموس : ج/ غُمسُ، الأمر الشّديد الغامس في الشّدة والبلاء. اليمين الغموس: اليمين التي يعتمد الكذب فيها.

Gamûs (ç. Gumus): Şiddet ve sıkıntıya sokan, daldıran şey.

164ـ الغَيرة : مصدر غار يغار. كراهية شركة الغير في التّودد إلى من يُحب.

Gayret: Kıskançlık.

165ـ الفُحش : مصدر فحش، القبيحُ من القول والفعل. الفحشاء.

Fahşâ’: Sağduyulu sahiplerince çirkin görülen, hoş görülmeyen, iğrenç bulunan söz ve davranışlar. Zina.

166ـ الفِصال : فِصام الصّغير عن ثدي أمّهِ.

Fisâl: Çocuğun sütten kesilmesi.

167ـ القَارِعة : من قرع الشيء قرعاً إذا ضربه بهِ، النّازلة والخطب الجلل. يوم القيامة.

Kâri’a: Kıyamet günü. Yol ortası, yol üstü.

168ـ القُبُل : القبل من كل شيء : مُقدَّمه الذي يُقابلك بهِ. نقيض الدّبر.

Bir şeyin ön tarafı, Erkek /Kadın cinsel organı demektir.

169ـ القَذف : مصدر قذفَ. رمى الشيء. الرّمي بالزّنا خاصة صراحة أو ضمنا.

Kazf: İftira, bir kişiye zina isnat etmek.

170ـ القِسط : مصدر قسط. ج/ أقساط. العدل والتّسوية. الحصّة والنّصيب.

Kıst (ç. Aksât): Adalet, eşit davranma. Pay, nasip.

171ـ القِصاص : مصدر قصّ. الجزاء على الذّنب. المماثلة بين العقوبة والجناية.

Kısâs: Suç ile ceza arasındaki eşitlik. Suçluya işlediği suçun dengi bir cezayı uygulama.
172ـ القُنوت : الطّاعة ومنه (والقانتين والقانتات )، دعاء بعد تكبير في قيام في الصّلاة.

Kunût: Dua okuma. Vitir namazında okunan ilave dua etmektir.

173ـ القِيام : مصدر قامَ الإنتصاب واقفاً. الوقوف ومنه القيام في الصّلاة، الوقوف فيها والإعتدال بحيث لو مد يديه لا تنال ركبتيهِ. قيام اللّيل. الصّلاة تطوعاً. الذّكر باللّيل.

Kıyâm: Namazda ayakta durmak. Gücü yetenleri farz, vitir ve nezir namazlarını ayakta kılması bir rükündür.

174ـ القَيلولة : مصدر قال يَقيل: النّوم في الظّهيرة.

Kaylûle: Öğle uykusu.

175ـ الكُسوف : مصدر كسف. زوال ضوء الشّمس كلاً أو جُزءاً بسبب إعتراض القمر بين الأرض والشّمس.

Kusûf namazı: Güneş tutulması esnasında Cuma imamı tarafından kıldırılan iki rekatlık namaz.

176ـ الكَلالة : مصدر كَلَّ. التّعب والأعباء. كل ماعدا الولد والوالد من القرية. الأخوة. من لا ولدَ له ولا والد.

Klâle: Yorgunluk. Baba ve oğul dışında olan akrabalar. Kardeşler.

177ـ الكمَّ : ج/ الأكمام. الغلاف. غطاء الرأس. ومنه (ذات الأكمام).

Kêmme: Başı örtmek; gizlemek; bir şeyi tıkamak; susturmak.

178ـ الأَكْمَهُ : ج/ كُمْه، الذي يولد أعمى.

Ekmeh (ç.kümh): Anadan doğma amâ, kör.

179ـ لِجام : من لَجمَ، أداة من الحديد ونحوه توضع في فم الدّابة ولها سيور تُمكن الرّاكب من السّيطرة عليها.

Licâm: Gem, Hayvanın ağzına konulan demirden yapılmış olan takı.

180ـ اللَّمم : صغائر الذّنوب.

Lemem: Küçük günah.

181ـ المؤلفة قلوبهم : من يعطون من الزّكاة كسباً لودّهم أو شراءً لإخلاصهم لحاجة الإسلام إليهم.

Muelefeyi kulub:

182ـ الُمباشرة : من البَشرة التي هي ظاهر الجلد. وباشر الرّجل زوجته لا مست بشرته بشرتها. الملامسة بغير حائل بشهوة أو بغير شهوة.

Mübaşeret: Cilde dokunmak, cinsel ilişki demektir.

183ـ المترديّة : التّردي: الهلاك. السّقوط من مكان مرتفع.

Mütereddiye: Yüksekçe bir yerden düşerek ölen hayvan.. Yemesi haramdır.

184ـ المُتعة : من مَتَعَ، ج/ مُتع. الإنتفاع بالشيء على وجه يكفل إرواء الحاجة ويدوم طويلاً. متعة الحج أن يأتي بالعُمرة. ومتعة النّكاح أي نكاح المرأة لمدة مؤقتة لمهر معين. متعة الطّلاق أي كُسوة يرسلها الزّوج لمطلقتهِ بعد الطّلاق.

Müt’a: Yaralanma, zevk alma. Umre. Belirli bir mihre karşılık geçici evlenme

185ـ المُثلة : مصدر مَثُلَ يَمثُلُ ويَمثِلُ، ج/ مُثلات: العقوبة والتّنكيل. التّشويه بقطع الأعضاء للحي أو الميت.

Müsle: Başkalarına ibret olmak için düşmanın burnunu, kulağını ve diğer organlarını kesmek, çirkin bir şekle sokmak için gözlerini oymak vb. gibi yollarla ölünün vücut ve organ bütünlüğüne saldırıda bulunmaktır.

186ـ المُحتضر : إسم مفعول من حضره الموت، وكان في حالة النّزع.

Muhtezar: Ölmek üzere bulunan kimse.

187ـ المَحرَم : ج/ محارم ما حَرّمه الله. ما يدافع عنه. ذو الحرمة.

Mahrem (ç. Mehârim): Yakınlıktan dolayı nikâhı haram olan kimse. Ayrıca hürmet ve ihtiram anlamına gelir.

188ـ المُحرِم : إسم فاعل من أحرم. من دخل في حريم غيرهِ وحايتهِ. المُمسك. من أحرمَ بحج أو عمرة أو بهما.

Muhrim: İhrama giren kimse.

189ـ المُحرَّم : إسم مفعول، ما ثبت النّهي عنه قطعاً. من له ذمّة وحُرمة. أوّل شهور العام القمريي. سمي مُحرماً لتحريم القتل.

Muharrem: Kesin bir şekilde yasaklanan şey. Kameri yılın ilk ayı. Bu ayda savaşmak haram sayıldığı için Muharrem ayı verilmiştir.

190ـ المُحصن : إسم مفعول، وبكسرها إسم فاعل من أحصَنَ والفعل المجرد حَصُنَ أي منعَ. والزّوجان كل منهما يحصِّن الأخر لآنّه يمنعه من الوقوع في الزّنا.

Muhsan: Âkil, baliğ, hür, Müslüman ve iffetli olan erkeğe denir.

191ـ المَخاض : مصدر مَخِضَ، الطّلق أي آلام الولادة.

Mahâd: Doğum sancısı.

192ـ المُدّعي : إسم فاعل من إدّعى. من إذا ترك دعواه تُرك، لأنّ حق الطّلب له.

Müdde’i: Dâvâcı; bir şeyi dâvâ eden, bir hakkın kendisine ait olduğunu hâkimin huzurunda talep eden kimse

193ـ المُدّعى عليه : من عليهِ الحقّ. من إذا ترك الخصومة لا يترك حتى يُسلم ما عليهِ.

Müdde’â ‘aleyh: Dâvâlı; kendisinden hâkim huzurunda bir hak talep edilen şahıs.

194ـ المَذهب : من ذهب، ج/ مذاهب. الطّريقة والمعتقد. طريقة معينة في إستنباط الأحكام الشّرعية.

Mezheb: Görüş. Doktrin. Ekol. Vaktiyle İslâm devletlerinde mevzuat yerini tutmuş belli bir hukuk ekolüne ait hükümler mecmuası.

195ـ المَذي : وفيه ثلاث لغات: مذيٌّ كظيٌّ. وهي فُصحاهن. ومَذِيٌّ كششقيٌّ، ومذٍ كغمٍ، ج/ مِذاء ومذيات : ماء رقيق أبيض يخرج من القبل عند المداعبة والتّقبيل، ولا دِفق له. وفيهِ الوضوء.

196ـ المُراهقة : مصدر راهق أي مرحلة من العمر يُقارب فيها الإنسان البالغ.

Murâhaka: Çocuğun büyüyüp ergenlik çağına yaklaşması, ergenlik öncesi dönem.

197ـ المَسُّ : مصدر من مسَّ الشيء. لمسه بيدهِ. اللّمس أي وضع البشرة على البشرة بغير حائل. كناية عن الجماع.

Mess: El ile dokunmak, kinaye olarak cinsel ilişki.

198ـ الإستحاضة : ظهور الدّم من فرج المرأة في ير أوقات الحيض والنّفاس.

İstihâza. Kadınlardan bir hastalık sebebiyle cinsel organ yoluyla dışarı akan bir kandır.

199ـ النّفاس: يصطلح لما بعد ولادة المرأة.

Nifâs: Çocuk doğurma ve sonrası hali, lohusalık.

200ـ المُستحب : من إستحبَّ: المرغوب فيهِ. ما رغب فيهِ الشّارع دون أن يفرضه. ما كان دون السّنة في الحُكم.

Müstehabb: Sevilen, güzel görünen şey. Rasûlullah’ın (s.a.) bazen yapıp bazen terk etmiş olduğu şeyler.

201ـ المَسح : إمرار اليد على الشيء المسموح. مسح الخُفّين: إصابة البلة مقدار ثلاثة أصابع عند الحنفية لخُف ملبوس. والسّنة فيه مدّ ألصابع مُفرّجة.

Mesh: Sıvazlamak, silmek; eli bir şeyin üzerinde gezdirmek anlamına gelir. Abdestte ıslak elle başı, varsa ayaktaki mestleri ya da sargıyı sıvaz-lamak.

202ـ المُصافحة : مصدر صَافحَ: إلصاق صفحة الكف بالكف، وإقبال الوجه بالوجه، والسّنة أن تكون المصافحة بكلتا اليدين.

MusÂfaha: Tokalaşma; iki elin birden tutularak göz göze bakışarak yapılan hal hatır sorma şekli.

203ـ المُعاشرة : من عاشر، للمخالطة والمصاحبة.

Mu’âşere: Geçinme, düşüp kalkma, bir arada yaşama.

204ـ المِعراج : ج/ معاريج، السّلم والمِصعد. صعود النّبي (ص) من بيت المقدس إلى السّموات العلا ليلة الإسراء.

Mi’rac (ç.me’ârîc): Merdiven, asansör. Resûlullah’ın (s.a.) İsra gecesi Beyt-i makdis’ten göklere yükselmesi ve bazı fevkaladeliklere mahzar olması ve Allah ile mülakî olup O’ndan doğrudan bazı hükümler (namaz gibi) alarak dönmesi.

205ـ المَعصوم : إسم مفعول من عصَمَ إذا مَنعَ. منع الله من أن تقع منه المعصية، والمعصومون من البشر هم الأنبياء دون غيرهم. معصوم الدّم أي لا يجوز قتله. معصوم المال أي لايجوز مصادرته أو أخذهِ.

Ma’sum: Allah Teâlâ tarafından koruma altında olan ve şayet insan olması hasebiyle bir hata işleyecek olsa hatası üzerinde bırakılmayan kimse. Günah işlemeyen kişi için kullanılır.

206ـ الفَرض والفريضة : مصدر فرضَ، ج/ فرائض. ما أوجبه الله تعالى على عبادهِ. ما فُرِضَ في السّائمة من الزّكاة.

Farz (ç.furûz): Yapılması Şâri’ Teâlâ tarafından emredildiği hem sübut hem delâlet bakımından kesin delil ile sabit olan herhangi bir görevdir; inkârı küfre götürür.

207ـ فرائض الكفاية : عند عمل عدد من المكلفين تسقط عن الباقي.

Farz-ı kifâye: Mükelleflerden bir kısmının yapılmasıyla diğerlerinden düşmüş olan yükümlülüklerdir.

208ـ فرائض العين : تفرض على كلّ مكلّف بعملها

Farz-ı ayın: Ayrı ayrı her mükellef için yapılması farz olan görevdir. Beş vakit namaz gibi..

209ـ الغَبن : النّقص ومنه غبته في البيع: غلبه ونقصه.

Gabn: Hile yapmak, aldatmak, bir şeyin miktarını azaltmak.

210ـ الغَدير : ج/ غُدران وغُدُر. قطعة من الماء يُخلِّفها السّيل.

Gadîr (ç.gudrân, gudur) Su birikintisi, gölet.

Kıskançlık.

211ـ غشيان المرأة : الإتيان أو الجماع بها.

Gışyânu’l-mer’e: Cinsel ilişkide bulunmak.

212ـ الحَلال : المباح. الجائز شرعاً، ضدّه حرام.

Halâl: Mübah; şer’An caiz görülen yapılmasından, kullanılmasından dolayı sorgulanmayan şey. Mukabili ‘haram’ dır.

213ـ الحَرام : الممنوع شرعاً ويكون الحرام بترك الفريضة.

Harâm: yapılması, kullanılması, yiyilip içilmesi bizzat Şâri’Teâlâ tarafından kesin bir delil ile yasaklanmış olan herhangi bir şeydir. Mukabili ‘helal’ dır.

214ـ النّكاح : الزّواج، العلاقة الجنسية، العقد الحاصل بين الزّوجين من حقوق ووظائف.

Nikâh: Cinsel iliş, Ergenlik. Evlenmek; kasten mülk-i müt’ayı ifade eden bir akittir ve bu akitle eşler arasında bir takım haklar ve vazifeler doğar.

215ـ الهَدي : ما يُقدم من غير مقابل إكراماً. ما يُهدي إلى الحرم من النّعم وغيرها.

Hedy: Allah Teâlâ’ya manen yaklaşmak için veya bir cinayetten dolayı keffâret olarak kesilmek üzere Haem-i Şerif’e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.

216ـ الهَرولة : ضرب من العَدوِ بين المشي والعَدوِ.

Hervele: Safaile Merve arasında sa’y ederken oradaki iki yeşil direk arasını erkeklerin süratle ve omuzlarını silkeleyerek çalımlı bir biçimde geçip sonra yine yavaş yavaş yürümeleri.

217ـ الهُدى : مصدر هدى. الرّشاد والدّلالة.

Hüdâ: Hidayet, rehberlik, klavuzluk.

218ـ المِعشار والعُشر: واحد من عشرة.

Mi’şâr: Öşür, onda bir.

219ـ المُضاربة :Tekrar مصدر ضَاربَ، ولعلّها مشتقة من الضّرب في الأرض وهو السّفر فيها للتجارة. عقد شركة يكون فيها المال من طرف والعمل من طرف أخر والرّبح بينهما على ما شرطا والخسارة على صاحب المال وتسمى القِراض.

Mudârabe: Emek-sermaye ortaklığı. Bir taraftan sermaye, diğer taraftan da emek olmak üzere akdedilen bir tür ortaklıktır. Kar aralarında belirlenecek orana göre paylaşılır.

220ـ المُتعصب : من  تعصّب. المناصر. التعصب للمذهب: شدة التّمسك بهِ.

Muta’assıb: Tutucu, bağnaz, bir şeye körü körüne bağlanan kimse.

221ـ المُتشابه : ما لم يُرْجَ بيان المراد منه لشدة خفائه وهو خلاف المُحكم. الذي خفي علمه على غير العلماء المحققين وهو خلاف المُحكم.

Müteşâbih: İnsanlar için kendisi ile ne murad olunduğu anlama imkânı bulunmayan lâfızlardandır.

222ـ المُتوفى : الذي مات.

Müteveffâ: Vefat eden, ölen.

223ـ النّعش : من نَعشَ . الرّفع. السّرير الذي يُحمل عليع الميت.

Na’ş: Ölünün taşındığı tabut, cenaze teskeresi.

224ـ النّجاسة : مصدر نجس. القذارة. كل مستقذر شرعاً.

Necâset: Maddeden pis şey. Şer’an pis görülen şey.

225ـ النِّحلة : ج/ نِحال. الهدية، المهر.

Nihle(ç.nihal): Diyanet. Mehir. Hediye, bahşiş.

226ـ المرتشي : الذي يأخذ الرّشوة.

Mürteşi: Rüşvet alan.

227ـ الرّفث : الكلام البذخ والسيّء.

Rafes: Çirkin, müstehcen söz.

228ـ عَباء، عَباءة: بردة نسائية، رداء نسائي تلبس فوق الملابس.

‘Abâ: Elbisenin üzerinden giyilen geniş hırka.

229ـ الإحتراس : أخذ الحيطة والحذر.

Dikkat etmek.

230ـ التّسامع: ينقل ما يسمعه من الغير. الإشتهار والشهرة.

Tesamü’: Başkasından işitilip nakledilmek. İştihar yani şöhret demektir.