Makaleler
Sıfat tamlaması
Sıfat: Varlıkların nasıl olduğunu, yani rengini, durumunu veya sayısını bildirene kelimelere denir. Kırmızı, sarı, büyük, küçük, uzun, kısa, birinci, beşinci gibi kelimeler sıfat grubuna giren kelimelerdir. Arapça olarak birkaç örnek verecek olursak: حَرٌّ sıcak; بَارِدٌ soğuk; صَغِيرٌ küçük; كَبِيرٌ büyük; جَدِيدٌ yeni; أَخْضَرُ yeşil gibi kelimeler sıfat grubuna giren kelimelerdir.
Sıfatlar isim grubunda yer alır ve ismin özelliklerini taşırlar. Yerine göre tenvin veya elif-lam takısı alırlar. Müfred, müsenna ve cemi olurlar. Müzekker veya müennes olurlar.
Sıfat tamlaması: En az bir isim ve bir sıfattan meydana gelen tamlamadır. Arapçada sıfat tamlaması yapılırken önce isim sonra onu niteleyen sıfat gelir. Özelliği belirtilen isme mevsuf, diğer ifadeyle men’ut; özelliğe de sıfat, diğer ifadeyle na’t denilir.
Örnekler:
(اَلْقَلَمُ الْجَدِيدُ ) “Yeni kalem” manasındadır ve bir sıfat tamlamasıdır. Burada “el-kalem” kelimesi “mevsuf”tur. “el-cedi:d” kelimesi ise “sıfat”tır.
(عَذَابٌ عَظِيمٌ ) “Büyük azap” manasında bir sıfat tamlamasıdır. Burada “azab” kelimesi “mevsuf”tur. “azim” kelimesi ise “sıfat”tır.
(اَلطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ ) “Çalışkan öğrenci” manasında bir sıfat tamlamasıdır. Burada “etta:lib” kelimesi “mevsuf”tur. “elmüctehid” kelimesi ise “sıfat”tır.
Sıfat ve mevsuf uyumu: Sıfat mevsufa 4 yönden uyar:
1- Sıfat mevsufa marifelik-nekralık cihetinden uyar. Eğer mevsuf marife ise sıfat marife; mevsuf nekra ise sıfat da nekra olur.
2- Sıfat mevsufa cinsiyet cihetinden uyar: Eğer mevsuf müzekker ise sıfat da müzekker olur. Mevsuf müennes ise sıfat da müennes olur.
3- Sıfat mevsufa sayı cihetinden uyar: Eğer mevsuf müfred ise sıfat müfred olur. Eğer mevsuf müsenna ise sıfat müsenna olur. Ve eğer mevsuf cemi ise sıfat da cemi olur.
4- Sıfat mevsufa irab cihetinden uyar. Mevsuf merfu ise sıfat merfu olur. Mevsuf mensub ise sıfat mensub olur. Mevsuf mecrur ise sıfat da mecrur olur.
Ek Bilgi :
الصّفة والموصوف
SIFAT TAMLAMASI (SIFAT, MEVSUF)
الصّفة: تأتي الصّفة بعد الموصوف دائمًا، ويَتكون من اسمين، وإنّه من التّابعين أي الصّفة تَتْبعُ المَوصوف من عدة نواحي: وهي كالأتي:
1ـ الحركة الإعرابية.
2ـ في المذكّر والمؤنّث.
3ـ في المعرفة والنّكرة.
4ـ في المفرد والمؤنث والجمع.
ينقسم الصّفة (النّعت) إلى قسمين:Sıfat ikiye ayrılır.
1ـ الصّفة الحقيقية:
يبيّن بعض أحوالِ متبوعهِ ويُكمّله بدلالتهِ على معنىً فيهِ نحو:
( جَاء الرَّجلُ الأديبُ ). (سلّمتُ على رجلٍ قصيرٍ). (هذا محمدٌ الشّاعِرُ)
2ـ الصّفة السّببيّة:
يُبيّن بعض أحوال ما يتعلّق بمتبوعهِ نحو:
( جاء الرّجلُ الحسنُ حظّهُ ).(رأيتُ رجلاً حسنَ الوجهِ) (رأيتُ رجلاً رثَّ الثّيابِ).
ويأتي الصّفة: Sıfatlar şu şekillerde gelir.
1ـ مفردًا Müfret olarak gelir.
وهذا يأتي عمومًا كمشتّق ، أو كجامد أو كمصدر. والمشتق كاسم فاعل واسم مفعول والصّفة المشبهة واسم التّفضيل.
2ـ أو جملةً ويحتاج إلى ضمير Cümle olarak gelir.
3ـ أو شبه جملةٍ Şibhi cümle olarak gelir.
(عندي رجلٌ أسدٌ) (شجاعٌ) . (جاء الرّجلُ الفاضِلُ) ( رأيتُ الرّجلينِ الفاضليْنِ) (مررتُ بمرأةٍ فاضلةٍ)
ذهبتُ إلى المملكةِ العربيةِ السّعوديّةِ) (شهِدَتْ المملكةُ العربيّةُ السّعوديّةُ) (أنقرةُ عاصِمةُ الجمهوريّةِ التّركيّةِ). (كتب الموظفانِ النّشيطانِ رسالتيْنِ هامّتيْنِ) (تسلّمَ الموظفونَ الزّياداتِ الجديدةَ) (رأيتُ المهندساتِ النّشيطاتِ). (أكرمتُ الفتى هذا). (أنا رجلٌ تركيٌّ) (جاء الرّجلُ الذي إعتدى). (جاء رِجالٌ ثلاثةٌ). (جاء الولدُ الذي ماتَ). ( هذا رجُلٌ ذو فضلٍ). (أبصرتُ طائرًا فوق الشّجرةِ) (وإتّقوا يومًا ترجعون فيه إلى الله). (المالُ الذي تشتهيهِ نَفسُكَ) (الوَلدُ الَّذي أبوهُ مريضٌ) (الأقلامُ التي رأيتُها طويلةٌ) (الطُّلاَّبُ الذينَ جاؤا إلى الصَّفِ أذكياءٌ).
Sıfat: Arapçada, sıfat tamlamasında sıfat, daime, tavsif ettiği, nitelediği isimden sonra gelir:
(Tâbi olduğu ismi niteler). İki isimden meydana gelir, önce gelen isime mevsûf, sonra gelen isime sıfat denir.
Bağlı bulunduğu kelimenin nasıllık ve niceliğini bildiren kelimeye Sıfat, nasıllığı bildirilen kelimeye Mevsuf denir.
Sıfatın mevsûfuna uyduğu konular:
1- İrab (hareke) yönünden.
2- Müzekkerlik (erkeklik) ve Müenneslik (dişilik) .
3- Ma’rife, nekre olma bakımından.
4- Adet, Müfred (teklik), Tesniye (ikilik) ve cemilik (çokluk) bakımından.
Sıfat ikiye ayrılır:
1- Hakiki sıfat: الصّفة الحقيقيّة
Tavsif ettiği isime her bakımdan (dört bakımdan) uyan böyle sıfata gerçek sıfat الصّفة الحقيقية denir. Bir de dolaylı sıfat vardır ki, harekesi, kendinden önceki isme uyar, ancak, kendisi, o ismi değil, kendinden sonra gelen ismi tavsif eder.
سافر الولدُ الذّكيُّZeki çocuk yola çıktı.
البابُ الكبيرُBüyük ev.
Sebebi sıfat: الصّفة السّببيّة
Ancak (اشتريتُ صورةً جميلاً إطارها) Çerçevesi güzel bir resim satın aldım/
(رأينا كتبًا أخضرَ غِلافه) Kapağı yeşil bir kitap gördük. Cümlelerindeki جميلاً ve أخضَرَ sıfatları da dolaylı sıfattır. Dolaylı sıfata النّعت السّببي denir.
Pencereleri açık eve girdim. دخلتُ البيتَ المفتحةَ نوافذهُ
Cümlede şu şekillerde gelebilir:
Fail (Mevsûf) + Sıfat.
Emin olan muhammed geldi. Reşidin oğlu Harun.
جَاءَ مُحَمَّدٌ الأمينُ ـ هَارونُ الرَّشيدُ
Not: Mevsûu özel isim ise sıfat (أل)alır.
ملاحظة: إذا كان الموصوف اسم خاص الصفة تأخذ (أل) دائمًا.
Mef’ûl (Mevsûf) + Sıfat
Çömert olan adamı gördüm. رأيتُ الرَّجُلَ الكَريمَ
Yüzü güzel olan adamı gördüm. رأيتُ رَجُلاً حَسنَ الوجهِ
Mecrür (Mevsûf) + Sıfat
Cömert olan adama uğradım.مررتُ برجلٍ كريمٍ
Haber (Mevsûf) + Sıfat.
Zeyd şaiirdir âlimdir. زَيدٌ الشَّاعِرُ العَالِمُ
Mubtedâ (Mevsûf) + Sıfat
Kâtip Zeyd gitti. ذهبَ زَيدٌ الكاتِبُ
ويأتي الموصوف:
Mevsufta şu şekillerde gelir
1ـ اسمًا ظاهرًا (عَلمًا) عُمومًا ولا يحتاج إلى أخذ (أل).
Özel isimi olarak gelir ve El takısı almaz.
2ـ وقد يكون الموصوف اسم خاص فيأتي (بأل المعرّفة) نحو
Mevsûfu özel isim ise sıfat alır.(أل) El takısı alır.
(جاء يوسفُ التّاجرُ) (جاء هارونُ الرّشيدُ). (جاء محمدٌ التّاجرُ) (جاء الرّجلُ الكريمُ).
جاءني رجلانِ كاتِبٌ وشاعِرٌ
جاءني ثلاثةُ رِجالٍ كاتِبٌ وشاعِرٌ وفقيهٌ.
هذا يومٌ لا حارٌ ولا بارِدٌ
لكلّ نفسٍ أجلٌ إمّا قريبٌ وإمّا بعيدٌ.
جاء شوقي وحافظ الشّاعرانِ.
ملاحظة: Not
هناك من الصّفات التي يستوي فيها المذكر والمؤنث لذا فلا تطابق الصّفة بالموصوف. وعمومًا يأتي على وزن فعول وفعيل وأوزان أخرى مثل:
Bazı Sıfatlarda Müzekker ve Müennes aynısı kullanılır, böylece sıfat mevsufa uymaz.
Genel olarak şu vezinlerde gelir فعول وفعيل Başka vezinler dede gelebilir.
صَبورـ فَخور ـ جَرِيح ـ عَظِيم ـ رَحِيم ـ كَبِير ـ رَخِيص ـ عَلاَّمَة ـ مِكْسَال ـ مِعْطِير ـ مِغْشِم ـ ضحْكة / والمصدر الثلاثي الغير الميمي مثل : عدلٌ / وأيضًا ما كان الصّفة لجمع ما لايعقل.
الأمثلة :
رجُلٌ صَبورٌ / إمرأةٌ صَبورٌ / هذا شَاهدُ عَدلٌ / هَذانِ شَاهِدَانِ عَدلٌ / هذهِ شُهودُ عَدْلٌ.
ملاحظة: Not
İsim ve fiil cümlesi olarak ta gelebilir.
وقد يأتي جملة اسمية أو فعليّة.
أنتَ مهندسٌ خبراته عظيمٌ / إشتريتُ سيّارةً ثمنها رَخيصٌ.
كان لتعاليم الإسلام دورٌ شأنهُ عظيمٌ.
فأصبحتْ لهم مكانةٌ بين الأممِ
أصبحتْ لهم قوّةٌ في كلّ مكانٍ من العالمِ ( أي كائنٌ في كلّ مكان).
وصلَ طالبٌ يدرسُ بمعهدِنا.
جاء زيدٌ يحملُ كتابًا
رأيتُ رجلاً على جوادهِ (أي كائنًا على جوادهِ).
Değişik örnekler.
Bana akıllı bir adam geldi. جاءني رجلٌ عاقل
Kırılmış kalem buldum. وجدتُ القلمَ المكسورَ
O fazilet sahibi bir adamdır. هو رجلٌ ذو فضلٍ
O, çocuğu akıllı bir adamdır. هو رجلٌ ولدهُ عاقلٌ
Fiyatı ucuz bir araba aldım.اشتريتُ سيّارةً ثمنها رخيصٌ
Sofranın altındaki kediyi dövdümضربتُ قِطًّا تحتَ المائدةِ
Masanın üzerindeki gülü kokladım. شممتُ وردةً على الطّاولةِ
İki çalışkan öğrenci geldiجاء الطّالبُ المجتهدُ
Çalışkan öğrenci geldiجاء الطّالبانِ المجتهدانِ
Çalışkan öğrenciler geldiجاء الطّلابُ المجتدونَ
Bu çalışkan öğrenciهذا طالبٌ مجتهدٌ
Bu çalışkan öğrenciهذه طالبةٌ مجتهدةٌ
Büyük kapıları açtım فَتَحتُ الأبوابُ الكبيرةُ
Bu gence ikram ettim.أكرمتُ الفتى هذا
Suç işleyen adamla konuştum. تكلّمت مع الّرجلِّ الذي إعتدى
Üç adam gördüm. رأيتُ رجالاً ثلاثةً
Ben Türk bir adamım. أنا رجلٌ تركيٌّ
Bu adam, ne iyi adam. هذا رجلٌ أيّ رجلٍ
Sıfat-ı Müşebbeheden örnek:
Zeyd, güzel yüzülüdür. زَيدٌ حَسنُ الوجهِ
Zeyd temiz kalblidir. زَيدٌ طاهِرُ القَلبِ
İyi yerde oturuldu. جُلِسَ مَكانٌ جَميلٌ
Not:
mevsûflar gayr-ı âkil cemi şeklinde gelirse, sıfatlar umumiyetle mufred müennes olarak gelir.
Not: Bir kaç Sıfat veya birkaç Mevsuf bir arada gelebilir.
Yazar, fıkıhçı ve şair olan Zeyd geldi. جَاءَ زَيدٌ الشَّاعِرُ الفَقيهُ الكاتِبُ
Şair ve yazar olan Ömer ve Zeyd geldi.
جَاءَ زَيدٌ وَعَمرُ الكاتِبُ والشِّاعِرُ
Müfret, tensiye ve cemi konularında örnekler
كتابٌ ضَخمٌKalın bir kitap.
قلمٌ قصيرٌKısa bir kalem.
رجلٌ طويلٌUzun boylu bir adam.
بيتٌ نظيفٌTemiz bir ev.
جاء الطّالب المجتهدÇalışkan öğrenci geldi.
كلّمت الطّالبَ المجتهدَÇalışkan öğrenciyle konuştum.
الجائزةُ للطالب المجتهدِMükâfat, çalışkan öğrencinindir.
طِفلٌ صغيرٌKüçük bir çocuk.
طِفلةٌ صَغيرةٌKüçük bir kız çocuğu.
الطّفل الصّغيرُKüçük çocuk.
طِفلانِ صغيرانِİki küçük çocuk.
طفلتانِ صَغيرتانِİki küçük kız çocuk.
الطّفلانِ الصّغيرانِİki küçük çocuk.
الطّفلتانِ الصّغيرتانِİki çocuk kız.
أطفالٌ صِغارٌKüçük çocuklar.
طِفلاتٌ صَغيراتٌKüçük kızlar.
الأطفالُ الصّغارٌKüçük çocuklar.
الطّفلاتُ الصّغيراتُKüçük kızlar.
Ek Bilgi 1: