Makaleler

MEF’ÛLÜN FÎH (ZARFLAR)

Fiilin işlendiği zamanı ve mekanı bildiren mansûb isme mef’ûlün fîh denir. “Ne zaman” ve “nerede”  sorusuna cevap verirler.

Fiilin ne zaman işlendiğini gösteren mef’ûlün fîh zaman zarfı, nerede işlendiğini gösteren mef’ûlün fih de mekan zarfıdır. Herhangi bir zarftan sonra gelen isim daima mecrûr olur. Çünkü zarflar muzaf, sonraki isimler de muzafun ileyhtir.

Zaman ve Mekan Zarfları şu kısımlara ayrılırlar:

1- Mutasarrıf Zarflar:

Bazen zarf yerini tutan kelimeler cümlede zarf olmadan da kullanılabilirler. Bunlar mutasarrıf zarflardır. O zaman mef’ûlu fih olmazlar ve cümle içindeki yerine göre, cümlenin asli unsurlarından biri olarak (mübtedâ, haber, ya da fâil gibi) i’rab (hareke) alırlar. Bu zarflardan bazıları şunlardır:

ساَعَةٌ

saat

يَوْمٌ

gün

أُسْبُوعٌ

hafta

           

سَنَةٌ

sene

صَباَحٌ

sabah

مَساَءٌ

akşam

شَهْرٌ

ay

ظُهْرٌ

öğle

لَيْلٌ

gece

غَدٌ

yarın

لَحْظَةٌ

lahza

مِيلٌ

mil

فَرْسَخٌ

fersah

كِيلُومِتْرٌ

kilometre

يَمِينٌ

sağ

يَساَرٌ

sol

شَماَلٌ

kuzey

جَنُوبٌ

güney

شَرْقٌ

doğu

غَرْبٌ

batı

وَسَطٌ

orta

 جاَءَ يَوْمُ الْجُمْعَةِ.

Cuma günü geldi.

             

Burada يَوْمُ kelimesi fâil olup zamme ile merfûdur.

اَلشَّرْقُ مَهْدُ الْأَدْياَنِ السَّماَوِيَّةِ.

Doğu semâvî dinlerin beşiğidir.

Burada اَلشَّرْقُ kelimesi mübtedâ olup zamme ile merfûdur.

2-Mutasarrıf Olmayan Zarflar:

Bazı zarflar vardır ki cümle içinde sadece zarf olarak kullanılır ve cümlenin diğer unsurlarından olmazlar. Bunlar da mutasarrıf olmayan zarflardır. Cümlenin neresinde bulunurlarsa bulunsunlar daima zarfiyetten dolayı mansûb olurlar. Bu zarflardan bazıları şunlardır:

بَعْدَ

sonra

طَواَلَ

..boyunca

حِينَ

an, ..dığı zaman

خِلاَلَ

..sırasında, esnasında

أَثْناَءَ

esnasında

وَراَءَ

arkasında

تَحْتَ

altında

بَيْنَ

arasında

عِنْدَ

yanında

فَوْقَ

üzerinde

حَوْلَ

çevresinde, etrafında

خَلْفَ

arkasında

تِجاَهَ

karşısında

نَحْوَ

..e doğru, ..e karşı, ..yaklaşık, civarında..

لَدَى

yanında, katında

دُونَ

aşağısında ..meksizin, ..maksızın, ..den başka

كَسَرَ خاَلِدٌ فِي تِلْكَ الْمَعْرَكَةِ نَحْوَ سَبْعَةِ سُيُوفٍ.

Halit o savaşta yaklaşık yedi kılıç kırdı.

Bu zarflar;

a) Ya kendilerinden önce geçen fiilin zaman ve mekanını bildirdiklerinde mef’ûl-i fîh olurlar:

تَطِيرُ الطاَّئِراَتُ فَوْقَ السَّحاَبِ.

Uçaklar bulutların üstünden uçar.

Burada (فَوْقَ) mekan zarfı mef’ûlü fîh olub fetha ile mansûbtur.

b)Ya da bir mübtedâya haber veyahut bir kelimeye sıfat olurlar:

اَلْجَنَّةُ تَحْتَ أَقْداَمِ الْأُمُّهاَتِ.

Cennet annelerin ayakları altındadır.(Hadis)

مَرَرْتُ بِرَجُلٍ عِنْدَكَ.

Yanındaki adama uğradım.

Burada تَحْتَ ve عِنْدَ mekan zarfları zarfiyet dolayısıyla mansûbtur[5].

 Önemli Not: Ancak bu zarflar (مِنْ) harf-i ceri ile mecrûr olurlar:

قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ .

De ki: Hepsi Allah’tan’dır.

سِرْتُ مِنْ وَراَءِهِ.

Arkasından yürüdüm.

Zarfların Diğer Özellikleri:

* ماَ harfi bazı zarflara bitişebilir. Ancak bu ماَ zâidedir (hiçbir iş görmez). Zarfa etki etmez ve onu iş yapmaktan alıkoymaz. Yani bu zarflar mansûb olmaya ve kendisinden sonra gelen isim ise muzafun ileyh ve mecrûr olmaya devam eder. (ماَ)nın bitiştiği zarflar genelde şunlardır:

 

عِنْدَ

حِينَ

قَبْلَ

بَعْدَ

دُونَ

رَجَوْتُهُ أَنْ يَحْضُرَ دُونَماَ تَأْخِيرٍ

Gecikmeden gelmesini rica ettim.

             

(دُونَ) kelimesi mansûb bir zarftır. ماَ zâidedir (تَأْخِيرٍ) muzafun ileyh ve kesre ile mecrûrdur[6].

*Zaman ve mekâna muzaf olan sayılar, işaret isimleri ve sıfatlar mefûlün fîh olarak mansûb okunur:

نَزَلْتُ تِلْكَ الناَّحِيَةَ.

O nahiyeye (bölgeye) indim.

قَضَيْتُ هُناَكَ خَمْسَةَ أَياَّمٍ.

Orada beş gün geçirdim.

مَشَيْتُ ثَلاَثَةَ أَمْياَلٍ.

Üç mil yürüdüm.

  

*Zaman ve mekân zarflarına muzaf olan (بَعْضُ)ve (كُلُّ) kelimeleri de mef’ûlün fih olur:

نَذْهَبُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ كُلَّ يَوْمٍ.

Okula hergün gideriz.

نَزَلَ الثَّلْجُ بَعْضَ اللَّيْلِ.

Gecenin birkısmında kar yağdı.

*Mevsûf zaman ve mekân zarfı olursa, hazfedildiğinde sıfatı onun yerine mef’ûl-i fîh olur:

نِمْتُ طَوِيلاً (نِمْتُ وَقْتاً طَوِيلاً) .  

Uzun müddet uyudum.

* (قَبْلَ) ve (بَعْدَ) zarflarının özellikleri:

a) (قَبْلَ) ve (بَعْدَ) başlarına harf-i cer gelmeksizin muzaf olduklarında mansûbdurlar.

خَرَجَ أَخُوكَ قَبْلَ كُلِّناَ إِلَى الْجَوْلَةِ.

Kardeşin hepimizden önce gezmeye çıktı.

b) Muzaf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrûr olurlar

جاَءَ عَلِيٌّ مِنْ بَعْدِ خاَلِدٍ.

Halit’ten sonra Ali geldi.

c) Fiile doğrudan doğruya değil (أَنْ) ile bağlanırlar ve cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında (أَنْ) bulunur:

ناَمَ الطِّفْلُ قَبْلَ أَنْ يَرْجِعَ أَبُوهُ مِنَ الْعَمَلِ.

Çocuk babası işten dönmeden uyudu.

جاَءَ أَحْمَدُ بَعْدَ أَنْ ذَهَبَ أَبُوهُ.

Ahmet, babası gittikten sonra geldi.

d) (قَبْلَ) ve (بَعْدَ)’nin muzâfun ileyhi hazfedilince zamme üzere mebnî olur.

فَرَّ يَعْقُوبُ مِنْ قَبْلُ.

Önce Yâkub kaçtı.

ذَهَبَ خاَلِدٌ وَ عُمَرُ مِنْ قَبْلُ.

Önce Halit ve Ömer gitti.

Kur’ân-ı Kerîm’de (مِنْ قَبْلُ) ve (مِنْ بَعْدُ) şeklinde kullanılışı yaygındır.

* (يَوْمَ) ve (حِينَ) kelimeleri cümleye muzâf olduklarında başlarına (أَنْ) gelmez:

دَخَلَ الطُّلاَّبُ الصَّفَّ حِينَ دَقَّ الْجَرَس.

Zil çaldığı zaman öğrenciler sınıfa girdiler.

تَرَكْتُهُ يَوْمَ عَلِمْتُهُ خاَئِناً.

Onu hain olarak tanıdığım gün terkettim.

اِنْتَظَرْتُهُ فِي الْمَطاَرِ إِلَى حِينَ حَضَرْتَ.

Sen gelene kadar hava alanında bekledim.

*Mef’ûl-i fih fiilin önünde gelebilir[7]:

اَلْيَوْمَ زُرْتُ أَباَكَ.

Bu gün babanı ziyaret ettim.

MEBNÎ ZARFLAR

Mebnî zarflar 17 tane olup 6 tanesi mekân zarfı, 10 tanesi zaman zarfı, bir tanesi de hem mekân hem de zaman zarfı olarak kullanılır. Mebnî oldukları için mahallen mansûbturlar:

a) Mebnî mekân zarfları:

 

حَيْثُ

أَيْنَ

ثَمَّ

لَدَى

لَدُنْ

هُناَ

 
حَيْثُ

yer (..dığı yere, ..eceği yere, ..dığı yerde)

                 

Cümleye muzaf olan mebnî mekân zarfıdır. Bu cümle isim ya da fiil cümlesi olabilir. Genellikle fiil cümlesi olur. Sonu zamme üzre mebnî olduğundan mahallen mansûb sayılır.

اِذْهَبُوا إِلَى حَيْثُ شِئْتُمْ. 

İstediğiniz yere gidiniz.

اِجْلِسْ حَيْثُ أَنْتَ جاَلِسٌ.

Oturduğun yerde otur.

جَلَسْتُ حَيْثُ أَسْتَطِيعُ الْقِراَءَةَ مُرْتاَحاً.

Rahatça okuyabileceğim bir yerde oturdum.

Not: (حَيْثُ) Başka anlamlara da gelebilir:

        (بِحَيْثُ) …şekilde

بَنَى الْمَلِكُ قَصْراً عاَلِياً بِحَيْثُ يُرَى مِنْ بَعِيدٍ.

Kral uzaktan görülebilecek şekilde yüksek bir köşk bina etti.

فَدَنَا[8] الطاَّلِبُ مِنَ الْمُعَلِّمِ بِحَيْثُ يَسْمَعُ كَلاَمَهُ.

Öğrenci öğretmene sözünü duyacak şekilde yaklaştı.

       (مِنْ حَيْثُ) ..bakımından, yönden

اَلْأَعْداَءُ أَقْوَى مِنْ حَيْثُ إِنَّهُمْ كَثِيرُ الْعَدَدِ.

Düşmanlar sayıları çok olması bakımından bizden daha kuvvetlidir.

 

سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَموُنَ.

 

Biz (Kur’ân'ı yalanlayanları) bilemeyecekleri yönden azar azar helâka yaklaştırırız (Arâf 182) .

 
أَيْنَ

Nerede, nereye. (Fetha üzere mebnî soru isimlerindendir. Şart olarak da kullanılır)

أَيْنَ جَلَسْتِ ؟

Nerede oturdun?

أَيْنَ تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ.

Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır.

ثَمَّ

Orada, oraya (Fetha üzere mebnîdir).

ثَمَّ وَلَدٌ يَلْعَبُ.

Orada bir çocuk oynuyor.

(مِنْ) ile kullanılınca ..için, ..den, ..dan dolayı, anlamına gelir:

وَمِنْ ثَمَّ كَتَبْتُ رِساَلَةً إِلَى صَدِيقِي.

Bundan dolayı arkadaşıma bir mektup yazdım.

لَدُنْ - لَدَى

Yanında katında nezdinde, tarafında, huzurunda

وَ عَلَّمْناَهُ مِنْ لَدُناَّ عِلْماً.

Ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik (Kehf 65) .

شاَهَدْتُ عَلِياًّ لَدَى الْباَبِ.

Kapının yanında Ali’yi gördüm.

هُناَ

Burada, buraya (Sükûn üzere mebnîdir)

هُناَ مَدْرَسَتُناَ.

Burası okulumuzdur.

         

b) Mebnî zaman zarfları:

أَياَّنَ

مَتَى

لَماَّ

مُنْذُ

مُذْ

أَمْسِ

قَطُّ

اَلْآنَ

إِذاَ

إِذْ

 
أَياَّنَ

Ne zaman…dığı zaman, her ne zaman (soru ve iki fiili muzâriyi cezmeden şart edatı olarak kullanılır, fetha üzere mebnîdir)

 

أَياَّنَ يَوْمُ الدِّينِ ؟

Kıyâmet günü ne zaman?

 

أَياَّنَ تُبْعَثُونَ مِنْ قُبُورِكُمْ ؟

Kabirlerinizden ne zaman diriltileceksiniz?

 

أَياَّنَ تَذْهَبْ أَذْهَبْ

Ne zaman gidersen giderim.

 
مَتَى

Ne zaman? (Soru ve şart ifade eden sükûn üzere mebnî zaman zarfıdır.)

مَتَى تَحْضُرُ ؟

Ne zaman geliyorsun?

مَتَى تَحْضُرْ أَذْهَبْ

Ne zaman gelirsen giderim.

لَماَّ

(Mâzînin önünde; ..dığında , ..dığı zaman, ..ınca, ..iken ..

Muzârinin önünde; henüz ..medi, henüz …madı)

لَماَّ نَزَلَ الْمَطَرُ جَرَى السَّيْلُ.

Yağmur yağınca sel aktı.

هَلْ ذَهَبْتَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ؟

Okula gittin mi?

لَماَّ أَذْهَبْ.

Henüz gitmedim.

مُذْ = مُنْذُ

..den beri, ..den bu yana, ..dığından beri..

İsim olarak kullanılınca zaman zarfıdır ve yanına isim veya fiil gelir. Harf olarak kullanılınca cer harfidir.

ماَ زُرْتَنِي مُذْ جِئْتَ.

Geldiğinden beri beni ziyaret etmedin.

ماَ رَأَيْتُكَ مُنْذُ سَنَةٍ.

Seni bir seneden beri görmedim.

أَمْسِ

Dün. (Esre üzere mebnî geçmiş zaman zarfıdır.)

 

لِماَذاَ لَمْ تَحْضُرْ أَمْسِ ؟

Dün neden gelmedin?

 

قَطُّ

Asla, hiç, katiyyen (Mâzî manalı fiillere mahsustur)

 

ماَ كَذَبْتُ عَلَيْكَ قَطُّ.

Sana asla yalan söylemedim.

 

لَمْ أَشْرَبِ الْخَمْرَ قَطُّ.

Hiç içki içmedim.

 
اَلْآنَ

Şimdi, şu anda (Fetha üzere mebnîdir.)

 

اَلْآنَ خَفَّفَ اللَّهُ عَنْكُمْ.

Şimdi Allah yükünüzü hafifletti (Enfâl, 66) .

 
إِذاَ

O zaman, ..dığında, ..dığı zaman, ınca, ..ken

(Cümleye muzaf olan sükûn üzere mebnî zaman zarfıdır. Ardından hep iki fiil gelir. Birinci bölümdeki şart fiili genellikle mâzî olur. إِذاَ da bu fiile muzaftır. Cevap fiili mâzî de olsa muzâri anlamı verilir.)

 

إِذاَ جاَءَ الرَّبِيعُ تَفَتَّحَتِ الْأَزْهاَرُ.

Bahar geldiği zaman çiçekler açar.

 

إِذاَ جاَءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ. . .

Allah'ın zaferi (yardımı) ve fetih geldiği zaman..(Nasr, 1).

 
                                       

Not: (إِذاَ) nın iki kullanılışı daha vardır:

a) Bazen şart anlamı ifade etmeyip yalnız zaman anlamı ifade eder. Şart olmaktan çıktıkları için bu türlerden sonra iki fiil gelmez. Yalnız bir fiil bulunur. Bu da genellikle yeminden sonra gelişindedir:

وَ اللَّيْلِ إِذاَ يَغْشَى.

Andolsun gecenin karanlığı büründüğü zamana (Leyl, 1) .

وَ النَّهاَرِ إِذاَ تَجَلَّى.

And olsun gündüzün aydınlandığı zamana (Leyl, 2) .

b) Müfâcee (sürpriz) edatı olur, “bir de ne göreyim, bir de baktım ki” şeklinde tercüme edilir.

خَرَجْتُ فَإِذاَ حَيَّةٌ بِالْباَبِ.

Çıktım, bir de ne göreyim, kapıda bir yılan.

إِذْ

Bir zamanlar, vaktiyle, o zaman , o vakit …dığında, ..dığı zaman, ..eceği zaman  (Sükûn üzere mebnî cümleye muzaf olan zaman zarfıdır.)

     

وَاذْكُرُوا إِذْ كُنْتُمْ قَليِلاً فَكَثَّرَكُمْ...

Hatırlayın ki vaktiyle pek az idiniz (Allah) sizi çoğalttı (A’râf 86) .

Çoğu zaman tercümede hatalar yapılabilen bir edat olduğu için إِذْ edatını ayrıntılı işlemekte yarar vardır:

a) (إِذْ) den sonra mâzî fiil gelmişse tercüme edilirken “hani (hatırla)+ mişli geçmişin hikayesi[9] şeklinde yapılır:

وَ إِذْ قاَلَ إِبْراَهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَ تَتَّخِذُ أَصْناَماً آلِهَةً.

Hani İbrâhim babası Azer’e putları tanrı mı ediniyorsun demişti (En’âm, 74).

وَ اذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفاَءَ مِنْ بَعْدِ عاَدٍ وَ بَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ...

(Rabbiniz) sizi Âd kavminin yerine getirmiş, yeryüzünde yerleştirmiş idi de..(A’râf, 74)

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil gelmişse şimdiki zamanın hikayesi şeklinde çevrilir:

إِذْ يُرِيكَهُمُ اللَّهُ فِي مَناَمِكَ قَلِيلاً.

Hani Allah onları uykunda sana az gösteriyordu (Enfâl, 43).

c) (إِذْ) den sonra isim cümlesi gelmişse cümlede fiil olmadığı için sadece “idi” kelimesiyle çevrilir.

وَ اذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْأَرْضِ.

Hatırlayın, hani siz yeryüzünde az, zayıf ve biçâre idiniz de…(Enfâl, 26)

  (إِذْ) edatının diğer özellikleri:

*(إِذْ) şu kelimelere muzâfun ileyh olarak da gelir:

بَعْدَئِذٍ

ondan sonra

حِينَئِذٍ

o zaman

ساَعَتَئِذٍ

o saat

قَبْلَئِذٍ

ondan önce

يَوْمَئِذٍ

o gün

وَقْتَئِذٍ

o vakit

عاَمَئِذٍ

o yıl

سَنَتَئِذٍ

o sene

   

يَفْرَحُ المْؤُْمِنوُنَ بِنَصْرِ اللَّه.ِ  يَوْمَئِذٍ وَ

O gün mü'minler Allah'ın yardımıyla sevinirler (Rum 4-5) .

* (إِذْ) Gelecek zaman zarfı olur:

فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ إِذِ الْأَغْلاَلُ فِي أَعْناَقِهِمْ.

Onlar bukağılar boyunlarına geçirildiği zaman bileceklerdir.

 

* (إِذْ) (..den, ..den dolayı, için, çünkü anlamında)  sebep bildirir:

عاَقَبْتُ الْمُذْنِبَ إِذْ أَساَءَ.

Suçluyu kötülük yaptığı için cezalandırdım.

لَمْ يَسْمَحِ الْمُعَلِّمُ لَكَ بِدُخُولِ الصَّفِّ إِذْ تَأَخَّرْتَ.

Geç kaldığın için öğretmen sınıfa girmene izin vermedi.

 
     

* (إِذْ) (..aniden , ansızın, bir de baktım ki, bir de ne görelim anlamında) müfâcee (sürpriz) edatı olur. Genellikle ondan önce (بَيْناَ-بَيْنَماَ) (..iken) kelimeleri bulunur.

فَبَيْنَماَ هُوَ يَبْحَثُ عَنْ أَخِيهِ إِذْ سُرِقَ مِنْهُ الدَّراَهِمَ.

O kardeşini ararken bir de ne görsün, paraları çalınmış.

فَبَيْنَماَ كُناَّ ساَئِرِينَ فِي الْغاَبَةِ إِذْ طَلَعَ عَلَيْناَ ذِئْبٌ.

Biz ormanda yürürken bir de baktık ki, karşımıza bir kurt çıkıverdi.

*Bazen (إِذاَ) nın kısaltılmışı şeklinde kullanılır. Cümleye muzaf olduğu için (..ğı) şeklinde tercüme edilir.

إِذْ جاَءَ عَلِيٌّ.

Ali geldiği zaman..

c) Hem zaman hem mekân için kullanılan mebnî zarf:

أَنَّى

Nerede, nereden, ne zaman, nasıl[10]

أَنَّى لَكَ هَذاَ ؟

Bu sana nereden?

أَنَّى يَكُونُ ذَلِكَ ؟

O nasıl olur?

أَنَّى تَذْهَبْ أَذْهَبْ.

Nereye gidersen giderim.

     

Cümle Bağlamada Kullanılan Bazı Edatlar :

أَنْ

.... diye

Daha önce harfu tefsir olarak bahsettiğimiz gibi kendinden sonra gelen fiil emir siygasında ise tefsir yani açıklama edatı olarak görev yapar.

وَ أَوْحَيْناَ إِلَى موُسىَ أَنِ اِضْرِبْ بِعَصاَكَ الْبَحْرَ.

Musa'ya değneğini denize vur diye vahyettik (Şuara 63) .

أَشاَرَ الضاَّبِطُ أَنِ اهْجُموُا.

Subay saldırın diye işaret etti.

ماَ Edatının Kullanılışları:

ماَ + mâzî fiil ...dığı sürece, ...dıkça

ماَ لَمْ + meczûm muzâri fiil  .....mediği sürece, ...medikçe

ماَ عَصَيْتَنِي أُعَذِّبُكَ.

Bana isyan ettiğin sürece sana azab edeceğim.

لاَ نَخاَفُ ماَ كُنْتُمْ مَعَناَ.

Siz bizimle oldukça korkmayız.

لَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ ماَ لَمْ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ.

Allah’a iman etmedikçe cennete giremezsiniz.

مِثْلَماَ ..gibi

لَقَدْ اجْتَهَدَ هُناَ مِثْلَماَ اجْتَهَدَ هُناَكَ.

Burada da oradaki gibi ictihad etti.

ماَ edatı bazen de isimlerin sonuna ilâve edilerek ismin belirsizliği arttırılır:

يَوْماً ماَ خَرَجْناَ.

(Herhangi) Birgün dışarı çıktık.

2011 Arapca okulu. www.arapcaokulu.com, Arapça YDS, Çeviri, Dilbilgisi, Tezler, İş Arapçası, Cv örnekleri, Harekeleme programı, Arap medyası, Kitap indir, karikatürler, Deneme sınavları
Powered by Joomla 1.7 Templates