Makaleler
BİLGİ, ZAN VE DEĞİŞTİRME FİİLLERİ
((اَفْعاَلُ الْقُلُوب) Ef’âlü’l-Kulûb)
Diğerlerinden farklı olarak tek mef’ûlle yetinmeyen iki mef’ûl alan fiillerdir. İsim cümlesinin başına gelip mübtedâ ve haberi iki mef’ûl halinde nasbederler. Bilmek, sanmak, kalp yani zihin işi olduğundan bu fiillere kalp fiilleri denmiştir. (ظَنَّ) ve benzerleri diye de tanıtılırlar.
خاَلِدٌ عاَلِمٌ! |
Halit âlimdir! |
ظَنَنْتُ خاَلِداً عاَلِماً! |
Halid’i âlim sandım. |
اَلْمَسْأَلَةُ سَهْلَةٌ! |
Mesele kolaydır. |
ظَنَّ خاَلِدٌ الْمَسْأَلَةَ سَهْلَةً! |
Hâlit meseleyi kolay sandı. |
Görüldüğü gibi mübtedâ birinci mef’ûl, haber de ikinci mef’ûl haline gelmektedir.
İki mef’ûl alan fiiller üç bölümde incelenir:
1- Bilmek manasına gelen fiiller (اَفْعاَلُ الْيَقِينِ):
تَعَلَّمْ |
bil ki |
دَرَى |
عَلِمَ - |
bildi |
رَأَى |
gördü |
أَلْفَى |
وَجَدَ - |
buldu |
|||||
وَجَدَ الْإِنْساَنُ الْعِلْمَ ناَفِعاً. |
İnsan ilmi faydalı buldu (gördü). |
|||||||||||||
عَلِمْتُ أَخاَكَ كَرِيماً. |
Kardeşinin cömert olduğunu bildim. |
|||||||||||||
وَ وَجَدَكَ عاَئِلاً فَأَغْنَى. |
Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi? (Duhâ, 8) |
|||||||||||||
رَأَيْتُ السِّباَحَةَ مُفِيدَةً. |
Yüzmenin faydalı olduğunu gördüm. |
|||||||||||||
تَعَلَّمِ الْحَياَةَ جِهاَداً. |
Hayatı cihad bil. |
|||||||||||||
2- Zan manasına gelen fiiller (اَفْعاَلُ الظَّنِّ):
هَبْ |
farzet |
زَعَمَ |
خاَلَ |
عَدَّ |
ظَنَّ |
حَسِبَ |
zannetti, sandı, kendisine öyle geldi |
|
حَسِبْتُ عَلِياًّ عاَلِماً. |
Ali’yi âlim sandım. |
|||||||
حَسِبْتُهُ عاَلِماً. |
Onu âlim sandım. |
|||||||
زَعَمْتُ صَدِيقَكَ شُجاَعاً. |
Arkadaşını cesur zannettim. |
|||||||
ظَنَنْتُ الرَّجُلَ ناَئِماً. |
Adamı uyuyor zannettim. |
|||||||
Örneğin son cümlede الرَّجُلَ birinci mef’ûl, ناَئِماً ikinci mef’ûldür ve ikisi de fetha ile mansûbtur.
3- Değiştirme Fiilleri (اَفْعاَلُ التَّحْوِيلِ): Dönüşme, etme, edinme, kılma ve çevirme anlamına gelen fiillerdir.
إِتَّخَذَ |
edindi |
رَدَّ |
çevirdi |
||||||
صَيَّرَ |
جَعَلَ- |
حَوَّلَ- |
kıldı, bir halden bir hale çevirdi, etti, yaptı. |
||||||
اِتَّخَذَ اللَّهُ إِبْراَهِيمَ خَلِيلاً. |
Allah İbrâhim’i dost edindi. |
||||||||
اِتَّخَذُوا الْقُرْآنَ مُرْشِداً. |
Kur’ân’ı mürşid edindiler. |
||||||||
مَنْ عَلَّمَنِي حَرْفاً فَقَدْ صَيَّرَنِي عَبْداً. |
Bana bir harf öğreten beni (kendisine) köle yapar. |
||||||||
جَعَلَ الْإِسْلاَمُ الْمُؤْمِنِينَ إِخْواَناً. |
İslâm mü’minleri kardeş yaptı. |
||||||||
*Bu fiillerden yalnız (تَعَلَّمْ)(bil ki) ve (هَبْ) (farzet) çekimsiz, emr-i hâzır olarak kullanılır, diğerleri çekimlidir.
*Ef’âlü’l-kulûb’un ikinci mef’ûlü müfred olarak geldiği gibi, cümle ve şibh cümle olarak da gelir:
ظَنَنْتُ خاَلِداً أَبُوهُ عاَلِمٌ. |
Halit’in babasının âlim olduğunu zannettim (isim cümlesi) . |
ظَنَنْتُ خاَلِداً يَكْتُبُ الْواَجِبَ. |
Halit’in ödevi yazdığını zannettim (fiil cümlesi) . |
ظَنَنْتُ خاَلِداً أَماَمَ الْمَدْرَسَةِ. |
Halit’in okulun önünde olduğunu zannettim (şibh-i cümle; zarf) . |
ظَنَنْتُ خاَلِداً فِي الْبَيْتِ. |
Hâlit’in evde olduğunu zannettim (şibh-i cümle; câr-mecrûr) . |
Ef’âlü’l-kulûb’ün amel etmediği yerler:
a) Bu fiiller mübtedâ ile haberin ortasında veya onlardan sonra geldikleri takdirde manalarını muhafaza etseler de i’râb (hareke) bakımından tesir etmezler:
أَبُوكَ فَقِيرٌ ظَنَنْتُ. |
Baban fakirdir; sandım. |
أَبُوكَ ظَنَنْتُ فَقِيرٌ. |
Baban –sandım ki- fakirdir. |
b) Yine fiille isim cümlesi arasına başlangıç[1], soru, nefy (olumsuzluk) edatlarının girmesiyle mana bakımından görevini yapmakla beraber, i’rab (hareke) olarak tesir etmezler.
ظَنَنْتُ لَخاَلِدٌ فاَضِلٌ. Halid’in faziletli olduğunu zannettim (lâmü’l-ibtidâ: başlangıç lâmı) . |
تَعْلَمُ أَ أَحْمَدُ عِنْدِي أَمْ مُحَمَّدٌ. Yanımdakinin Ahmet mi yoksa Muhammed mi olduğunu bilirsin (soru). |
عَلِمْتُ ماَ خاَلِدٌ قاَئِماً. Halid’in ayakta olmadığını biliyorum (nefy). |